Şeker Hastlığının Yol Açtığı Hastalıklar Nelerdir?
Diyabet hastalığı sadece kan şekerindeki yükselmeden ibaret bir durum değildir, aşırı glikozun vücutta birtakım yan ürünlere dönüşmesi ve başka hormon benzeri, toksik maddelerin ortaya çıkmasıyla başta damarsal yapılar olmak üzere, sinir sistemi, göz ve böbrekler üzerinde hasarlara neden olur. Kan şekeri kontrolünün sağlanamaması, kısa veya uzun dönemde sağlık sorunları oluşturur. Diyabetin neden olduğu bu hasarlar; akut ve kronik komplikasyonları hem Tip 1 hem de Tip 2 diyabetli bireylerde görülebilir.
Diyabetin Akut Komplikasyonları Nelerdir?
Düşük kan şekeri (hipoglisemi) : Kan şekeri fazla düştüğünde (çok fazla insülin, çok fazla egzersiz ya da yetersiz enerji alımı sonucu) kişi normal fonksiyonlarını yapamaz. Hipoglisemi şekerli meyve suyu, kesme veya toz şeker almakla hızla düzelir.
Ketoasidoz: Diyabetik koma da denen ketoasidoz insülin yokluğuna bağlı ağır bir durumdur. Esas olarak sıklıkla tip 1 diyabetli kişilerde görülür.
Laktik asidoz: Vücutta laktik asit birikmesidir. Hücreler enerji olarak glukoz dışı yakıt kullandıklarında laktik asit yaparlar. Eğer çok fazla laktik asit vücutta kalırsa, denge bozulur ve kişi kendini rahatsız hissetmeye başlar.
Bakteriyel / fungal (mantar ) enfeksiyonlar: Diyabetli kişiler cilt ve tırnaklarda sık olmak üzere tüm organlarda bakteriyel ve fungal kaynaklı, enfeksiyonlara daha açık hastalardır.
Diyabetin Kronik Komplikasyonları Nelerdir?
Uzun bir süre kan şekerinin yüksek olması, büyük ve küçük damarları ve sinirleri tahrip eder. Kalbi besleyen koroner damarlarda, beyin damarlarında tıkanma ve kanamaya bağlı, bacak ve ayak damarlarında daralma ve tıkanmaya neden olan olaylarda diyabete bağlı kronik olayların belirtileri ortaya çıktığında çoğu zaman tedavi yönünden yapılabilecek girişimler sınırlı olmaktadır. Bu nedenle tüm diyabetliler teşhisten itibaren yakınmaları olmasa da her yıl mutlaka muayene ve tetkik yaptırmalıdır.
Kardiyovasküler hastalık :
Birçok ülkede, kardiovasküler hastalık ya da dolaşım sistemi hastalığı diyabetli kişiler arasında en başta gelen ölüm sebebidir. Diyabetli kişilerde kalp hastalığı ya da inme riski 2-5 kat daha fazladır. 40 yaşından sonra ortaya çıkan diyabette, büyük damar bozuklukları daha sıkça görülmektedir. Büyük damar hastalığının, ateroskleroz yani damar sertliğidir. Damar sertliğinin oluşumunu arttıran risk faktörleri şunlardır: Yüksek tansiyon, kanda kolesterol ve trigliserid artışı, aşırı kilo, hareketsiz yaşam, stresli psikolojik yapı, ailede damar sertliğinin fazla oluşu, sigara.
Bu hastalık kalbin damarlarını etkileyerek; yürürken, merdiven çıkarken, nefes darlığı, göğüs ağrısına neden olmaktadır. Bazen damarların tıkanması, enfarktüs olarak kendini gösterebilmektedir. Enfarktüs diyabetli kişilerde ağrı olmadan veya terleme, fenalık, bulantı gibi hafif belirtilerle de kendini gösterebilmektedir.
Retinopati (Gözlerin hasar görmesi):
Diyabete bağlı göz bozuklukları, gözdeki damarların yüksek kan şekeri nedeni ile hasar görmesi ile ortaya çıkar. Önce, damarların duvarı zayıflar kesecik tarzında oluşumlar ortaya çıkar. Bunlara mikroanevrizma denir. Daha sonra bu zayıf bölgelerden serum ve kan sızar; bozulan damarın beslediği bölgede kansızlık sonucu yeni bulgular ve yeni damarlar ortaya çıkar. İleri dönemlere kadar görme pek bozulmaz. Görme bozukluğu ortaya çıktığında ise tedavi zorlaşır. 15 yıl boyunca diyabetik olan, şekeri kontrolsüz kişilerin % 2’si kör olurken, % 10’unda ağır görme bozukluğu gelişir. Yetişkinlerdeki körlük ve görme bozukluğunun önde gelen sebebidir.
Tip I diyabetli hastalarda tanıdan 5 yıl sonrasında başlayarak ergenlik döneminden itibaren senede bir kez göz taraması yapılmalıdır. Tip II diyabetli hastalarda ise, ilk tarama tanıda yapılmalı; eğer bir bulgu saptanmamışsa yılda bir, uzun süredir diyabetli olan hastalarda ise 3-6 ayda bir göz taraması yapılmalıdır.
Nefropati (Böbreklerin hasar görmesi):
Diyabetli kişiler için büyük bir tehdittir. Kontrolsüz tip 1 diyabetli kişilerin % 40’ında 50 yaşına geldiklerinde diyaliz ve/veya böbrek nakli gerektirebilecek, ağır böbrek hastalığı gelişebilir. Yıllar içinde böbreklerin küçük damarlarındaki etkilenmeye bağlı olarak ilk önce normal idrar tahlili ile saptanamayan küçük miktarda protein çıkışı ile sorun başlar; buna mikroalbuminüri denir. Özel laboratuvar araştırmaları ile tanı konulur. Bu erken devrede hastada böbrek bozukluğuna ait hiçbir belirti yoktur. Bu devredeki bozukluk saptanır ve etkin olarak tedavi edilirse böbreklerdeki harabiyet durdurulabilir ve iyileştirilebilir. Bu dönemde, diyette proteinin ve tuzun kısıtlanması, çok iyi kan şekeri kontrolü, yüksek tansiyonun tedavisi ve idrar yollarında iltihap varsa tedavi edilmesi önemlidir. Böbreklerdeki bozukluk ilerlediğinde kanda üre yükselir; kan basıncı artar. Vücutta, ayaklarda şişmeler başlar; idrar miktarı zamanla azalır. Son dönemde hasta, suni böbrek cihazı denen diyaliz ile yaşamını sürdürür. Diyaliz hem pahalı hem de kullanıcının yaşamını bir ölçüde de kısıtlayan bir sistemdir. Son yıllarda, diyabet hastalarına da böbrek nakli yapılabilmektedir. Böbrek bozukluğundan korunmada kan şekerinin normal seyretmesi ve düzenli kontrol muayeneleri önemlidir.
Nöropati (Sinirlerin hasar görmesi):
Diyabetli kişilerin en az yarısını etkiler. Diyabetik sinir hastalığı, bacaklarda ve ayaklarda duyu kaybına yol açabilir ve bu da ayak yarası ve bacak kesilmesi ile (amputasyon) sonuçlanabilir. Bacak amputasyonlarında kaza dışı nedenlerin başında maalesef diyabet gelmektedir.
Ayak komplikasyonları :
Özellikle ayaklardan başlayan ve geceleri artan yanma, üşüme, karıncalanma, ağrı ve uyuşma ile kendini gösteren diyabetik polinöropati (diyabete bağlı çevresel sinirlerin harabiyeti) sinir sistemi hasarının en sık görülen tipidir. Ayakta kasları tutarak kaslarda zayıflığa yol açar ve ayak tabanında ağırlık dağılımının bozulmasına neden olur. Ayakta nasırlar oluşur. Yürüme sırasında bu nasır ile kemik arasında sıkışan yumuşak dokuda ülserler (yaralar) gelişir. Terleme azalması deri kuruluğuna ve deride çatlamalara yol açarak ayakta ülser gelişmesini kolaylaştırmaktadır. Nöropati saptanan kişiler ayak bakımını çok daha dikkatli yapmalıdırlar. Ağrı, yanma ve uyuşma yakınmaları bazen insülin tedavisi ve çok iyi kan şekeri kontrolü ile kaybolabilmektedir. Nöropati tedavisi için bazı ilaçlar araştırılmakta ve umut verici sonuçlar elde edilmektedir.
İmpotans (Cinsel güçsüzlük):
Kadınlarda orgazm bozukluğu, vajende kuruluk, erkeklerde ise penisin impotans görülür. Erkek şeker hastalarının yaklaşık yarısında bu sorun vardır. Doğru tanı konduktan sonra tedaviye başlanmalıdır. Çünkü sertleşme sorununun %20’si psikolojik kökenlidir.
Tip 2 Diyabet ve Komplikasyonlarından Korunmak İçin:
Birçok şeker hastası “Tatlı yedim ama olsun, ilacımı-insülinimi biraz fazla alırım olur biter” diye düşünür. Ancak diyabetin vücutta yaptığı tahribat fazladan alınan ilaç veya insülinle engellenemez. Burada kan şekerinin sıkı kontrolü (diyet-ilaç ve insülin tedavisi-egzersiz vs.) en önemli unsurdur. Çünkü harabiyet genellikle birikim şeklinde yavaşça ilerler.
- Boya uygun vücut ağırlığı hedeflenmeli ve bu ağırlığın korunmasına calışılmalıdır.
- Yeterli ve dengeli beslenmeli; günde en az 5 (beş) porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. Günlük enerjinin %25-30′ u yağlardan sağlanmalı, enerjinin doymuş yağ asidinden gelen oranı %10′ un altında olmalıdır. Şeker gibi basit karbonhidratlar günlük enerjinin ≤%10′ unu aşmamalı, basit karbonhidratlar yerine kurubaklagiller, tam tahıl ürünleri tercih edilmelidir.
- Günlük alınan tuz miktarı 5 g’ı aşmamalıdır.
- Fiziksel olarak aktif olunmalıdır. Haftanın en az 5 gunu, duzenli olarak en az 30 dk orta yoğunlukta aktivite (örneğin tempolu yürüme egzersizleri) yapılmalıdır. Kilo kaybı sağlanması icin daha fazla fiziksel aktivite yapılması gereklidir.
- Sigara kullanılmamalı ve aşırı alkol tüketiminden kaçınılmalıdır.
Günümüzde Tip 1 diyabetin önlenmesini sağlayabilecek etkin bir yöntem mevcut değildir. Diyabetin komplikasyonlarından korunmak icin erken tanı şarttır.